BlogTarih

James Hutton Kimdir?

James Hutton Kimdir

“Modern jeolojinin kurucusu” olan James Hutton, İskoçya’nın başkenti Edinburgh’da 3 Haziran 1726 tarihinde dünyaya geldi. 1740 yılının kasım ayında Edinburgh Lisesi’ne ve henüz 14,5 yaşındayken Edinburgh Üniversitesi’ne başladı. 1743 yılında Edirburghlu bir avukat olan George Chalmers’ın yanında çıraklık yapmak için üniversiteden ayrıldı. Kısa bir süre sonra tıp öğrencisi olarak Edinburgh Üniversitesi’ne yeniden girdi. 1747 yılında aniden Paris’e taşındı ve orada Kimya ve Anatomi okudu. Fransa’da yaklaşık iki sene kaldıktan sonra Hutton, tekrar İngiltere’ye döndü. Eylül 1749’da Leyden’de “De Sanguine et Circulatione Microcosmi” (Tr: “İnsan Kanı ve Dolaşımı Üzerine”) adlı teziyle tıp doktoru unvanını aldı.

Hutton her ne kadar doktor olsa da doktorluk mesleğini icra etmek istemiyordu. 1749’un sonunda tıp fakültesinden arkadaşı John Davie ile birlikte kömür kurumundan amonyak üreten bir şirket kurdular. Hutton kısa bir süre sonra şirketin yönetimini Davie’ye bıraktı ancak ortaklıkları devam etti.

Sonrasında Hutton; İskoçya’nın Berwickshire kentinde, Edinburgh’un 65 kilometre kadar güneydoğusunda çiftçilik yapmaya karar verdi. Çalışmaları çiftçilik, mandıracılık ve tereyağı yapımı üzerine yoğunlaştı. Bu süreçte çağdaş tarım uygulamalarına ilişkin bilgilerini daha da genişletti.

Hutton Aydınlanma Dönemi’nin beşiği sayılabilecek olan Edinburgh’da Allan Ramsay, Adam Smith, David Hume, James Boswell, Edmund Burke, Samuel Rogers, Adam Ferguson, William Robertson, Henry Home gibi entelektüellerle arkadaşlık kurdu. 1794 yılında Principles of Knowledge (Tr: “Bilginin İlkeleri”) adlı önemli eserini, 1795 yılında “Theory of the Earth” (Tr: “Dünya Teorisi”) adlı çalışmasını yayımladı. Ölümünden sonraya ise “Principles of Agriculture” (Tr: “Tarımın İlkeleri”) adlı çalışmasının nüshasını bırakmıştı. Hutton’ın dünya anlayışına göre yerküre, kişilik dışı bir Tanrı tarafından tasarlanmıştı.

Modern Jeolojinin Temelleri

James Hutton’ın teorisi genellikle modern jeolojinin temeli ya da temellerinden biri olarak kabul edilir. Yerkürenin tüm parçalarının devingen bir denge sürdürmek için etkileştiği bir sistem halinde Güneş’in etrafında hiç durmadan dönen gezegenleriyle Güneş sistemine benzer şekilde tasarlandığı görüşünün temelinde Hutton’ın yaratılışçılığı bulunur.

Hutton dünyayı bir buhar motoru gibi düşünmüştür. Buhar motoru gibi kararlı ve düzenli sistemler, Dünya’nın insanlar için sürekli yaşanabilir kalması konusunda bir güven sağlamıştır.

Ayrıca çiftlikte yaşamak Hutton’un jeolojik ve biyolojik süreçlerin birbiriyle bağlantılı olduğunu fark etmesini sağladı. Hutton toprağın suyla sürüklenip giderek ziyan olduğunu düşündü. Alttaki kayaların çözülmesiyle toprak oluşumunun devamlılığı sağlanabilirdi, ama bunlar da sonunda denize sürüklenecekti. Böylece kıtaların uzun dönemde aşındığı inancını edindi ve bir şekilde yenilenmezlerse sonunda kara parçası kalmayacaktı. Daha sonra Hutton, deniz tabanına çöken maddelerin burada daha sonra yeni kıtalar meydana getirmek üzere yükselecek yeni kayalara dönüştüğü tahmininde bulundu.

Hutton, teorisini 1785 yılında açıkladı ancak araştırmaları yine 1785 tarihli makalesinin sunumuyla tamamlanmadı ve Hutton teorisini destekleyen ek veriler toplamaya devam etti. Örneğin granit, yer kabuğuna sızan erimiş bir madde kütlesi olarak görülüyordu ve eğer böyleyse, bazı İskoç granitlerin incelenmesi kaçınılmaz olarak ona bu konuda bir kanıt sağlayacaktı. Bu kanıtı 1785 yazında John Clerk’le birlikte Glen Tilt’i geçerken buldu. Ana granit kütlesindeki damarların taşradaki kayalara nasıl girip nüfus ettiğini görmek kendi deyimiyle “keyif doluydu“.

Hutton, teorisini o dönem jeologlarının sahip olduğu kanıtlarla destekliyordu. Ancak Hutton’un farkı bu kanıtları farklı yorumlamasıydı. Yeraltı ısısının muhteşem gücüyle kayaların sertleştiğini ve böylece yeni kıtaların yükseldiğini ileri sürüyordu. Teorisine dair kanıtlarını evinin yakınındaki kayalarda buluyor, kayaların yoğun ısının sonucunda oluştuğunu iddia ediyordu. Teorisini desteklemek amacıyla seyahatlere çıkıp yeni kanıtlar aradı. Yaptığı yolculuklardan sonra ne dünyanın bir başlangıcı olduğu hakkında herhangi bir iz, ne de sonunun geleceği hakkında en ufak bir ipucu bulabildi.

Hutton’ın teorisinin bazı çıkarımları, dönemin jeologları tarafından kolayca kabul edilmedi. Bunların içinde en az sorun teşkil edeni, Hutton’ın emin olduğu uzun zaman süreciydi. Yazılı tarihin başlangıcından Hutton’ın yaşadığı 18. yüzyılın sonuna kadar olan dönemde dünya belirgin derecede farklılık göstermiyordu. Hutton aşınma ve yükselme süreçlerinin insanın sezemeyeceği kadar yavaş ilerlemesi gerektiğini düşündü.

18. yüzyılın sonlarında yeryüzünün yaşının İncil’de iddia edilenden çok daha fazla olabileceği fikri eğitimli insanlar arasında kabul görüyordu. Hutton’ın teorisi ise dünyanın ve insan hayatının tarihi karakterine dair dini kavrayışla uyuşmuyordu. Hutton’ın kuramı kimyagerler tarafından mantıksız bulundu.

Büyük Alman mineralog Werner’in çok sayıda takipçisi, kuru toprağın çoğunu oluşturan kayaların çöken bir okyanustan çökeldiği konusunda yaygın ve kesin bir görüşe sahipti. Hutton’ın kendisine koyduğu hedef ise jeolojiyi sağlam temeller üzerine oturtmaktı.

Tezinin alt başlığında “gözlemlenebilir” sözcüğünün kullanılması, açıkladığı öğretinin tamamına dair anahtar önem teşkil ediyordu. Gözlem ve tümevarım dogmalar karşısında Hutton’ın rehberiydi. Şu cümlelere de tezinde yer vermişti:

Biz geçmiş zamanların doğal işleyişini anlamak için şimdiki dünyanın yapısını inceliyor, olayların gelecekteki gidişatı hakkında yargıda bulunuyoruz. Doğal cisimlerin şimdiki durumundan geçmiş zamandaki süreçleri okumalıyız ve bunun okunması için elimizde bilimden ve onun tümevarımsal akıl yürütmesiyle oluşturulan doğa yasalarından başka bir şey yoktur.

Hutton 1793’te ciddi bir hastalığa yakalandı ve hiçbir zaman tamamen iyileşemedi. Hastalık döneminde İrlanda Kraliyet Akademisi, Hutton’ın teorisine karşı başlattığı sert saldırıyla dikkat çekti. Bu saldırı Hutton’ı ateizm ve dinsizlikle suçluyordu. Hutton birkaç yıldır elinde bulundurduğu daha büyük çalışmanın hazırlıklarını hemen tamamlamaya karar verdi ve kanıtlar ve çizimlerle birlikte “Dünya Teorisi” ortaya çıktı. Bu çalışma daha önceki makalesinin yanı sıra, pek çok başka şey de içeriyordu. Hazırladığı iki cilt, kendisinin belirlediği görevi tamamlayamadı; üçüncü cildi el yazması halinde kaldı ve ne yazık ki bu cildin yalnızca birkaç bölümü korundu. Bu bölümler 1899’da Londra Jeoloji Derneği tarafından yayımlandı. Hastalıktan zayıf düşmüş olan Hutton, 26 Mart 1797 akşamı vefat etti. Hutton’ı iyi tanıyan Playfair, onun görünüşünü şu şekilde tanımlamıştı:

Vücudu inceydi; ince yüz ifadesi, yüksek alnı ve kartal şeklindeki burnu olağanüstü bir zihinsel gücü yansıtıyordu. Gözleri delici ve keskindi, ama nezaket ve iyilikle doluydu.

Hutton, ölümünden sonra John Playfair tarafından destek görmeseydi uzun zaman önce unutulmuş olabilirdi. Playfair 1802’de Illustrations of the Huttonian Theory of The Earth (Tr: “Hutton’ın Yerküre Teorisinin Çizimleri”) adlı kitabında sonsuz uzunluktaki zaman ölçütü ve buna bağlı erozyon ve yükselme gibi süreçlerin işleyişini vurgulamasıyla Hutton’ın kuramının kaderini değiştirdi. 1830 yılına kadar Hutton neredeyse yalnızca jeolojik fikirlerinin John Playfair tarafından gösterişli bir şekilde ifade edilmesiyle biliniyordu Altını çizdiği hususlar Charles Lyell ve Charles Darwin’in benimsemesi ve yeni açıklamalar için kullanılmasıyla Hutton ilkeleri adını aldı.

Kaynak

Manolya

Ben Manolya. Hakkımda bişiler yazmak istemiyorum, zira bişiler öğrenmek isteyenler hakkımda sayfasına bakabilirler efenim..

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu